10 Aralık'ta İstanbul'da grubu Firewind'le konser verecek ünlü gitarist Gus G. : "Kediler birer lütuf"
Karanlıklar prensi Ozzy'nin bir dönem gitaristliğini de yapmış, Selanik doğumlu gitar piri Gus G. 10 Aralık akşamı grubu Firewind'le birlikte İstanbul'a geliyor. Beşiktaş'taki IF Performance Hall'da Black Label Events organizasyonuyla gerçekkleşecek konsere yanında Roland Grapow'un grubu Masterplan'i de getiriyor üstelik. Gecenin açılışını da The Madcap'imiz yapıyor.
Ünlü gitariste konsere sayılı gün kala kedilerden başlayıp gelecek sene için planlarıyla biten yanıtlar aldığım bir dizi soru sordum. Buyrunuz.
Merhabalar! 10 Aralık’ta İstanbul kedileriyle bir randevunuz var, hazır mısınız?
Hazır ne kelime! Bu yıl 75 civarı konser verdik ve kapanışı İstanbul’da gerçekleştirmeyi heyecanla bekliyoruz.
Kediler dedim, zira pek çok dinleyicinizin de bildiği üzere bir ‘kedi babası’ Gus G. Ben de çiçeği burnunda bir kedi insanı sayılırım. İki aydır bizimle yaşayan bir sarman kedimiz var ve patilerinin ona verdiği yetkiyle evin kontrolünü ele geçirmiş durumda. Sizde nasıl vaziyet?Haha tebrik ederim! Kediler birer lütuf. Ve de çok iyi birer arkadaş. Bizde kimse kontrolü ele geçirmiş değil. Sanırım biz daha çok oda arkadaşları gibiyiz. Onları beliyor ve bakımlarını üstleniyoruz tabii. Ama kediler güçlü birer kişiliğe sahip. Hemen her şeyi kendi koydukları şartlara, kurallara göre yapıyorlar. Kedilerle birlikte yaşarken onlardan çok şey öğrenebiliriz.
Elektrikli gitar ilk enstrümanımdı. Önce sesine çarpılmıştım sanırım. Aynı zamanda gitarın yarattığı o imaja, bir rock yıldızının elinde gitarıyla sahnede duruşuna da vurulmuştum. Dünyanın en güzel şeyiydi. Hala da öyle!
"90’larda müzik dinlemek ritüel gibiydi"
90’lı yılları müziksever bir genç insan (ergen de diyebiliriz pektabii) olarak geçirenlerdensin (Gus G. 12 Eylül 1980 doğumlu). Aşağı yukarı aynı yaştayız, ve o günlerden bu yana yaşadığımız değişimin büyüklüğüne bazen inanmakta zorlanıyorum. Bir müziksever, ve de bir müzisyen olarak bu keskin değişim ve dönüşüm hakkında ne söylemek istersin...
Bir yandan da günün şartlarına uygun hayranlarınla sosyal medya üzerinden irtibatta kalmayı gayet iyi beceren müzisyenlerden birisin. Çektiğin videolar vesaire... Sanatçıyla dinleyici arasında bir perde vardı, sanatçıyı gizemli kılan. O kalktı günümüzde. Doğrudan iletişim halindeyiz. Bu sana daha mı uygun?
18’inde ABD’ye gidiyorsun, meşhurlar meşhuru Berklee’de derslere katılmak üzere. Fakat işler beklendiği gibi gitmiyor – en azından eğitim tarafı...
Ve bu plan da...Neydi bu plan?
Bu planı hayata geçirmek için uğradığın bir sonraki durak İsveç oldu. Kendilerine has melodik death metalin zirve yaptığı zamanlardı, müthiş hareketli bir ortamdı. Sen de payını aldın bu ortamdan değil mi?
Artık sıra kendi grubun Firewind’e geldiğinde takvimler de 2002’yi gösteriyordu. Peki neden bir grup kurmayı tercih ettin de kendi adına solo bir albüm ya da proje tercih etmedin? Neydi grup müziğinin senin için önemi?
Haklısın, yığınla şey o günlerden bu yana büyük birer değişim geçirdi. 25 senedir internet denen şey hayatımızda ve müthiş bir hızla gelişti teknolojisi. Bu müziğin nasıl tüketildiğinin de değişmesi manasına geldi. Fiziksel formatın payı küçüldü.
Hepimiz müziği telefonlarımızdan dinler olduk. Ekran dokunarak her şeye erişebilir haldeyiz.
90’larda müzik dinlemek biraz da ritüel gibiydi. Bir yerlerde bir dükkana gidip arayıp bulmanız gerekiyordu. Ve bir de ödeme yapmanız! (hahah)
Format değişti. Para birimi değişti.
Artık mesele “bu albümün fiyatı ne kadar” değil, daha çok “dinleyicinin ne kadar vaktini alabilirim” gibi bir şey. İnanması güç ama vaziyet böyle.
"Her gün içtiğim kahveyi de paylaşacak değilim"
Ne zamana ayak uydurmakla ne de beni sevenlerle sosyal medya aracılığıyla irtibat kurmakla bir sorunum var. Eğer yapılması gereken artık buysa, biz de bunu yaparız. İnsanlara mesajımı kanalıma yüklediğim bir videoyla, bir plak şirketine ya da basın danışmanına mecbur kalmadan hızla iletebilmek hoşuma gidiyor.
Ama... Bir ama geliyor sanki...
Ama tabii ki kötü yanları da var. İnsanların dikkat süresi yok denecek kadar az artık.
Şahsen bu şeyi bir noktaya kadar yapmaya varım. Gizemli, ulaşılmaz bir karakter olarak kendimi yansıtmakla ilgilenmiyorum. Ama her gün içtiğim kahveyi, ailemle yediğim yemeyi de paylaşacak da değilim. Arada bir yerdeyim sanırım.
Her neyse, zaten uzun zamandır buralardayım, beni sevenler nasıl biri olduğumu ve gerçek olduğumu biliyorlardır.
"Berklee’den ayrılmasaydım bunca güzel şey başıma gelmezdi"
Aslına bakarsan işler umduğumdan da iyi gitmişti haha! Berklee’den ayrılmasaydım bunca güzel şey başıma gelmezdi. Berklee’de müzik okumaya gitmeden evvel de 4 yıl kadar eğitim almıştım. Berklee’ye gittiğim oraya ait hissetmedim kendimi.
Mümkün olan en kısa sürede oradan ayrılmalıydım. Ben de bunu yaptım. Bir vizyonum vardı. Onun peşine takıldım. Planımı hayata geçirmek yıllarımı aldı, ama geçirdim.
Bir grup kurmak, plaklar yapmak ve dünya çapında turnelere çıkmak.
Kesinlikle! Amerika’da olduğum dönemde, metal dünyası için işler pek iyi gitmiyordu orada. Bu yüzden o yaz ben de Yunanistan’a geri dönmüştüm. Fakat çok geçmeden Göteborg’da albüm kaydedecek arkadaşlarımın peşine takılıp İsveç’in yolunu tuttum. Kendimi Fredrik Nordström [ünlü prodüktör – egemen] ile bir grup kurmuş buluverdim. Grubun adı Dream Evil’di. Yani evet, kariyerim resmen İsveç’te başladı.
"Grup üyelerinin kim olduğunu bile bilmiyordum"
Tam olark nasıl oldu da böyle oldu ben de kestiremiyorum. Çünkü, aslında Amerikalı küçük bir şirket olan Leviathan Records’la anlaşma imzalamak üzereydim. Enstrümantal gitar müziği çok satmaz diyerek kendime bir solist bulmamda ısrarcı oldular. Yani aslında plak şirketi beni solo albüm yapmak yerine bir grup kurmaya yönlendirdi.
Ve ilk iki Firewind albümü aslına bakarsan birer solo albüme daha çok benziyordu. Çünkü diğer grup üyelerinin kim olduğunu bile bilmiyordum. Prodüktörümüz tarafından ayarlanmışlardı. Ama sonunda tam ölçekli bir turne grubuna evrildik.
Firewind yanında birçok grupla kayda girdin, turneye çıktın, şarkılarına konuk oldun. Hesabını tutmak neredeyse imkansız. Fakat her daim ‘kiralık bir şilahşör’den daha fazlasıydın.
Ozzy Osbourne’un gitaristi olmak büyük bir olaydı. Sanki biraz kısa sürdü, daha fazlası olabilirdi gibi. Ne dersin?
Sence iyi bir şarkı nedir, nasıldır? Hani desek ki iyi şarkının bir formülü olsa nasıl olurdu Gus G.’ye göre?
Masterplan’le birlikte aralıklı olarak turneye çıkıyorsunuz. Nasıl geçiniyorsunuz aralar iyidir umarım. Roland Grapow’un hayranı mıydın 90’larda, Helloween’in gitaristiyken?
2024 bitti bitecek. 2025 için planlar çoktan yapılmaya başlamıştır, neler var ufukta Gus G. için?
İki istisna dışında yaratıcı katkımı ya beste aşamasında ya da kayıt aşamasında o projeden esirgemedim. Peki o iki istisna neydi dersen 2005’te çıktığım Arch Enemy turnesi [geçici bir süre için Christopher Amott’un yerini doldurmuştu] ile Ozzy derim.
"Zakk’ten sonra Ozzy'nin en uzun süre çalıştığı gitarist benim"
Bir bakış açısına göre evet, dediğin gibi olabilir. Fakat benim bakış açım farklı. Böyle bir şey yaşamış olmam bile delice. Ozzy ile altı yıl birlikte çalıştık. Zakk’ten [Zakk Wylde] sonra en uzun süre çalıştığı gitarist benim. O altı yıl içerisinde sadece tek bir stüdyo albümü [“Scream” (2010)] yapmış olmamız çok yazık. Bunun farkındayım. Ama hatırlarsanız o sırada bir Black Sabbath turnesi ve albümü de vardı. Her halükarda muazzam günlerdi. Dünyanın en iyileriyle çalarken çok şey öğrendim.
İyi bir şarkının formülü
İyi bir şarkının iyi bir kancası olmalı. Daha ilk dinleyişte akılda kalan. Müthiş bir gitar riff’i ile nefis bir nakarat benim için bu işi görür. Karışımına bir de güçlü mesaja sahip şarkı sözlerini kattınız mı işte o vakit insanların ruhlarına hitap edebilirsiniz. Tabii işin bir de iyi bir aranjman kısmı var. Ama iyi bir fikir bulmaya kıyasla çok daha kolay.
Peki ne dersin yapay zeka iyi bir şarkı besteleyebilir mi? İnsanların ruhuna dokunabilir mi?
Eminim yapay zekayı eğittikleri data iyi bir şarkı bestelemesini sağlayacaktır. Fakat henüz yapay zeka ile yapılmış şarkılar beni ne “While My Guitar Gently Weeps” gibi hissettirebildi, ne de Toto’nun “Africa”sı gibi. Ne de Lennon’un “Imagine”i gibi.
"Hiçbir zaman büyük bir Helloween hayranı olmadım"
Mart’ta bir Avrupa turnesi yapmıştık beraber ve de çok eğlenmiştik. Öyle ki tekrar yapalım dedik. İyi anlaşıyoruz. Ki 2003’te, ben Dream Evil’deyken de Masterplan’le turneye çıkmıştım. Roland’la tanışıklığımız epey eski anlayacağınız.
Ama dürüst olayım, hiçbir zaman büyük bir Helloween hayranı olmadım. Elbette ünlü şarkılarının çoğuna hakimim ama bir ‘fanboy’ değilim. Roland’a her zaman saygı duydum ve Helloween sonrası neler yaptığına hep kulak kesildim. İlk Masterplan albümüne de bayılmıştım.
Yine yollara düşeceğim. Bu defa solo grubumla. Ve Ronnie Romero [Rainbow, MSG ve Judas Priest gitaristi Richie Faulkner’in grubu Elegant Weapons’tan hatırlayacaksınız] ile birlikte. Solo projemle yeni müzikler de yayımlamayı planlıyorum. Tabii bir de sırada Firewind’in yeni albümü olacak. Onun üzerinde de çalışacağım.
Yorumlar