Deep Purple: Arka Sıradakiler (bir düzine kadar)

 

Deep Purple’ı Haziran'ın 25. günü bir kez daha ağırlayacağız İstanbul’da.
İstedik ki Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşecek konser öncesi Deep Purple külliyatını şöyle bir elden geçirelim, grubun 50 seneyi aşan varlığı boyunca kaydettiği şarkılar arasından, kendilerine en ön saflarda yer bulamayıp, mecburen mecburiyetten arka sıralarda oturmak zorunda kalanlardan oluşan, farklı bir seçki bulunsun elimiz altında.

April 
(Deep Purple, 1969) 
İlerleyen zamanlarda grubun alameti farikalarında biri haline gelecek senfonik denemelerin ilk antremanlarından biri. Jon Lord’un çok sesli rock arzusu, Ritchie Blackmore’un gitarını da kendine ortak ederek 12 dakikalık “hüzünlü” bir Nisan ayı tasvirine yelteniyor. İlk Purple solisti Rod Evans’ın Ian Gillan’a en yakın ses verdiği Purple şarkılarından biri "April".



It’s All Over 
(1969) 
BBC için bir Ben E. King şarkısı cover’lamak mezvubahis olur bu şarkı seçilir. 
“The Book Of Taliesyn”in zenginleştirilmiş yeni baskılarında bonus kontenjanından kendisine yer bulmasa pek haberdar olamayacağımız Rod Evans’lı bu kayıt, zaman zaman vokalde Elvis Presley’in olduğu bir Lynyrd Skynyrd şarkısı gibi tınlıyor.



Hallelujah 
(1969) 
Grubun Ian Gillan, Roger Glover, Ritchie Blackmore, Jon Lord ve Ian Paice’ten oluşan ve Mk II olarak kodlanan ideal kadrosunun birlikte stüdyoya girip kaydettiği ilk şarkı. 
Sadece 45’lik olarak piyasaya çıkan “Hallelujah”, o günlerin naif, saçına çiçek takan haleti ruhiyesine gayet uygun Deep Purple usulü bir gospel. Hemen birkaç ay sonra kaydedecekleri ve “In Rock”ı oluşturacak şarkılara dair tek bir ipucu bile vermemesiyle grubun kataloğunda apayrı bir yerde duruyor.



Bloodsucker 
(In Rock, 1970) 
Her şeyi yerli yerinde, dört dörtlük bir Purple şarkısı. Tek kusur var o da “In Rock” albümünün şarkı sıralamasının azizliğine uğrayıp, rock tarihine damgasını vurmuş “Speed King” ve “Child In Time” gibi iki müthiş klasiğin arasında sıkışıp kalmış olması. Grup da aynı fikirde olacak ki şarkı, 30 yıl sonra elden geçirilmiş, Steve Morse’lu kadroyla yeniden kaydedilmiş ve “Bludsucker” adıyla tekrar hayat bulmuştu.

 


Anyone’s Daughter 
(Fireball, 1971) 
“In Rock” ve “Machine Head” gibi iki dev rock albümünün arasında kaydettikleri “Fireball"a, folk ve country sularında gezinen böylesi bir şarkıyı tam olarak neden dahil ettiklerini kestirmek güç. Ama, gerçek aşkı nihayet zengin bir adamın kızıyla evlenerek bulduğuna emin birinin öyküsünü anlatan sözlerinden de hareketle, işin içinde bir nüktedanlık olduğu aşikar. Şarkı stüdyoda 'ilham beklerken' yazılmış üstelik. Bir de unutmadan ekleyelim, hemen ertesi sene kurulmuş ve aynı isimle anılan bir Alman progresif rock grubu da var.



Smooth Dancer 
(Who Do We Think We Are, 1973) 
Gillan’ın ilk terk-i Purple hamlesine hazırlandığı, Ritchie Blackmore'la arasındaki çekişmenin ve anlaşmazlıkların ayyuka çıktığı günleri, şarkı sözlerinde kulağımıza çarpan sitemkar göndermelerle açıkça belgeliyor “Smooth Dancer”. 
Bir aşk şarkısı kisvesi altında Blackmore’a adeta bir şikayet dilekçesi yazan Gillan, “Rock’n roll yapabilirsin ama asla ruhunu gösteremezsin” dizesiyle ilişkilerine(!) noktayı koyuyor. İşin ilginç yanı “Smooth Dancer”ın söz/müzik hanesinde Blackmore dahil grubun beş elemanın da adlarının geçiyor.



Love Don’t Mean A Thing 
(Stormbringer, 1974) 
Deep Purple’ın o güne kadar yol aldığı güzergahtan epeyce saptığı, Glenn Hughes’un funky bas yürüyüşü ile Hughes'a Stevie Wonder-vari klavye numaralarıyla eşlik eden Jon Lord’un başrolde olduğu nefis bir soul şarkısı. David Coverdale’in içinden aşk geçen şarkıları söylemekte ne kadar mahir olduğunun ilk emarelerinden biri.



Black & White 
(The House Of The Blue Light, 1987) 
80’lerde yayımlanmış herhangi bir ZZ Top albümünde kendine rahatlıkla yer bulabilecek bir Deep Purple şarkısı. Kesinlikle yönetmen Robert Zemeckis’in gözünden (ve kulağından) kaçmış. Yoksa vahşi batının çorak topraklarında geçen Back To The Future III için seçilen şarkılar arasında mutlaka yerini alırdı.



Strange Kind Of Woman 
(Nobody’s Perfect, 1988) 
Şubat 1971’de 45’lik olarak piyasaya teşrif ettiğinde grubun altı ay kadar öncesinde “Black Night” ile yakaladığı başarıyı tekrar eden şarkı, Deep Purple konserlerinin de olmazsa olmazlarından. Grubun en esaslı kadrosunun ikinci baharını yaşadığı dönemde kaydedilen konser albümü “Nobody’s Perfect”te yer alan bu versiyonuysa şarkının canlı çalındığında ne gibi sürprizlere açık olduğunun kanıtlar gibi; “Jesus Christ Superstar”a yapılan ani geçiş, Gillan’ın Blackmore’la giriştiği vokal – gitar düellosu…



Fire In The Basement 
(Slaves And Masters, 1990) 
Ian Gillan’ın bir kez daha gruptan ayrılması üzerine Blackmore “Slaves And Masters” albümünde vokalleri Rainbow’da da beraber çalıştığı Joe Lynn Turner’a emanet etmişti. Tek albümlük bu maceradan yadigar şarkıların en enerji küpü olanlarından biri “Fire In The Basement”. Turner’ın Gillan’dan hiçbir eksiği olmadığını kanıtlamak istercesine tüm yeteneğini ortaya koyduğu şarkılardan biri aynı zamanda.



When A Blindman Cries 
(Live at The Olympia ’96, 1997) 
Ian Gillan’ın favorilerinden biri olmasına rağmen, Ritchie Blackmore’un gözüne nedense bir türlü giremeyen ballad, kaydedildiği yıllarda pek hak ettiği değeri görememişti. Fakat Blackmore’un gruptan 90’lı yıllarda tekrar ayrılışından beri Deep Purple konserlerinden hiç eksik olmuyor. 
Şarkının Barber’ın meşhur “Yaylılar için Adagio”sunu kendine intro belleyen ve Steve Morse’un gitarda adeta bir David Gilmour edasıyla harikalar yarattığı bu hali tek kelimeyle kusursuz.



Statesboro Blues 
(Days May Come And Days May Go, 2000) 
 Genellikle The Allman Brothers’a mal edilen ama esasen bir Blind Willie McTell’in şarkısı olan “Statesboro Blues”da David Coverdale’li,Tommy Bolin’li ve Glenn Hughes’lu kadrosuyla soul ile funk’a kapılarını ardına kadar açan Purple’ın isterse nasıl safkan bir blues grubuna dönüşebileceğine tanıklık ediyoruz. Mevzubahis kadronun yaptığı tek albüm olan 1975 tarihli “Come Taste The Band”in provaları sırasında alınan kayıtlardan kalma hoş bir anı…

Yorumlar