Bir kadının portresi (ikinci perde)


Tina
Tina, Ike eline geçirdiği bir ahşap ayakkabı kalıbıyla kafasına vurduğunda bunu pek önemsememişti. İlk kez oluyordu. Hit şarkılar yapıyorlar, turnelere çıkıyorlar büyük takdir görüyorlardı. Ike ve Tina’ydı onlar. Her ne kadar kendi adından vazgeçip tamamen Ike’ye göre uydurulmuş Tina Turner ismine sahip olsa da artık. 1970’ler boyu müzik yapmaya devam ettiler birlikte. Ve Ike fiziksel şiddetine de devam etti. Tina, ona şöhret kapılarını açan bu kapanda kısılı kalmıştı. Ike’nin yazdığı şarkılar olmadan bir hiç miydi mesela? Yaptığı solo albümler maalesef en azından dışarıdan böyle görüldüğünü gösteriyordu. 1978’de boşandı Tina. Cebinde gerçekten sadece beş kuruşla. Ve sonra tekrar ortaya çıktı Tina. O çoğumuzun bildiği, aslan gibi saçları, heybetli görüntüsü, müthiş enerjisi ve her daim güçlü sesiyle. 1984’te bir numara oldu “What’s Love Got to Do with It”. Sonra Mel Gibson’lu üçüncü Mad Max filmi geldi, hem oynadı hem “We Don't Need Another Hero (Thunderdome)” söyledi. 1984’te Tina Turner olarak tek başına liste tepelerine kurulduğunda sordular; “bu geri dönüşü nasıl değerlendiriyorsunuz?”. “Bu bir geri dönüş değil” dedi, “bu benim ilk albümüm.”


Rita Marley

Rita
Rita ve Bob Marley çiftinin 3 çocuğu oldu. Cedella, Ziggy ve Stephen. Bob Marley’in toplam 11 çocuğu oldu. Rita, Marley efsanesinin her daim içinde, Bob’un da bizzat yanındaydı. Kâh sahnede I-Threes vokal üçlüsünün seslerinden biri olarak, kâh Marley evine düzenlenen silahlı saldırıda yaralanarak. Bob Marley başka kadınlarla birlikteyken de, Marley kanser yüzünden bu dünyaya veda edip arkasında koca bir mit bıraktığında, o miti çekip çevirecek ve yaşatacak insan olarak da. Kendi kariyerinin peşine ancak Bob öldükten sonra düştü. O zamanda Bob Marley’in Rita’sı olarak görüldü, müzikal anlamda pek kayda alınmadı. Kim bilir belki seneler evvel kendi yoluna gitse bambaşka bir kariyeri olabilirdi. Fakat Rita, Bob Marley’in Rita’sı olarak kalmayı, Marley adını yaşatmayı seçti çocuklarıyla birlikte. Ya da, sadece olaylar böyle gelişti.



Carol
Carol, artık Carol Kaye olarak gayet aranan bir müzisyen olmuştu. Akustik gitar, elektrikli gitar derken bas gitarda da onun marifetli parmaklarına güvenir hale gelmişti prodüktörler. 1960’larda Frank Zappa’dan Sonny & Cher’e, Frank Sinatra’dan Simon & Garfunkel’a kayıtlarında çalmadığı büyük isim bırakmadı. Herhangi bir 60’lar yadigarı hit şarkıyı çekip dinleyin, mutlaka ya o şarkıda ya da o şarkının başka bir kaydında Carol Kaye’i işiteceksiniz. Ve tabii kendinize soracaksınız, ben neden Carol Kaye adını daha önce duymadım. Carol bugün hâlâ hayatta, 87 yaşında, koskoca bir kariyer, ve o kariyerin farkında olanların takdiriyle. 

The Carpenters

Karen
Karen hiçbir zaman annesinin gözüne giremedi. The Carpenters olarak müthiş popüler şarkılar yaparak ABD’de en çok dinlenenler arasında boy gösterdiklerinde dahi. Anne için hep abi Richard vardı. Karen hiçbir zaman kilosuyla da anlaşamadı. Kendini sahnede gördüğü her an o elbisede ne kadar şişman göründüğünü düşünüyordu. Diyetler, diyetler derken 41 kiloya kadar düştü. Anoreksiya kavramının çok zikredilmediği zamanalardı, Karen’ın durumuysa tam da buydu. Hayatı, tüm o sevilen The Carpenters albümlerine, ona aşık olan ünlü simalara (Steve Martin, Tony Danza...) rağmen bir kendini yiyip bitirme seansına dönmüştü. 1983 senesinin hemen başında Grammy Ödülleri töreninde göründü, abi Richard’la tekrar The Carpenters olarak turneye çıkma planları yaptı. Boşanmak üzereydi. O yüzden annesinin evindeydi. 4 Şubat sabahı anne evindeki odasında yere yığılmış halde bulundu. Sağlık ekipleri geldiğinde kalbi dakikada sadece 6 kere atıyordu. Hastaneye kaldırıldı. Öğle vakti gelmeden de hayata veda etti.

Mia Zapata ve grubu The Gits

Mia
Mia, 1993’ün 6 Temmuz’unu 7 Temmuz’una bağlayan gece arkadaşlarının yanından ayrıldıktan sonra hemen takıldıkları mekanın yakınındaki prova stüdyosuna gitti. Eski sevgilisini arıyordu. Bulamayınca, aynı binadaki bir arkadaşının dairesine uğradı. Gece 2’ye kadar oradaydı. Sonra çıktı. Mia, yani Mia Zapata o 6 Temmuz’u 7 Temmuz’a bağlayan gece sabaha karşı dövülmüş, tecavüz edilmiş ve boğularak öldürülmüş olarak bulundu. Issız bir caddede. 27 yaşındaydı. Olay yerine gelen sağlık görevlisi onu tanımıştı, grubu The Gits’ten haberdardı. Mia’nın katilinin bulunması için 10 sene geçmesi gerekti. Olay yerinden alınan DNA örnekleri saklanmasa belki de hiç bulunamayacaktı. Katili bir daha suç işleyip DNA’sı kayıtlara girince eşleşme gerçekleşti. Mia Zapata’yı çoğumuz hiç dinlemedik. Grubu The Gits’in tişörtlerini giymedik. Seattle’dan çıkan gruplarla çehre değiştiren rock’ın, özellikle de kadınların başrolünde olduğu gruplarından biri olarak yeni albüm haberine sevinecek, MTV’de klibinin çıkmasını heyecanla beklediğimizi anlatacaktık belki birbirimize. Ama olmadı.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Bugün bu yazıyı tekrar ziyaret etmenin gerektiği bir gün oldu.