Şarkılar bir oyundur: Senin şarkın benim albümüm
İyi müzisyen takdirini adının hemen önüne iliştirmekte hiç çekinmeyeceğimiz Mick Harvey, artık gelenekselleştirdiği Serge Gainsbourg şarkılarına getirdiği yorumlardan oluşan albümlerinin bir yenisi daha kaydetti. Bu vesileyle, 'senin şarkıların benim albümüm' diyenleri, bir albümünü tamamen bir müzisyenin, grubun ya da bestecinin şarkılarına ayıran isimlerden bazılarını, mevzubahis albümleriyle birlikte hatırlamalı dedik.
Şarkılar bir oyun mudur? Ortaçgil öğretisinden bakarsak mevzuya, evet birer oyundur şarkılar. Ortaçgil şarkılarını başka sanatçılarımızın seslendirdiği o güzel saygı albümünü anımsarsınız, onun da adı Şarkılar Bir Oyundur'du. Yazan için, söyleyeyen için, çalan için birer oyun. Dinleyen için, hayatına o şarkıları katan için birer oyun şarkılar. Hayatımızın envai ânına eşlik eden şarkılar hem birer oyun, hem birer oyun arkadaşı. Şikayet etmeyi aklına getirmeden her ân bizim için orada olmayı başaran yoldaşlar. Şarkılar, aynı zamanda kuralları gayet esnek oyunlar. Sahibinin elinden, sesinden, enstrümanından çıktıktan sonra bambaşka hallere gelebilecek oyunlar. Özellikle de başka müzisyenlerin elinde, sesinde, enstrümanında. Ecnebilerden ithal kavram 'cover'la tanımladığımız, ya da bizde sıkça anlamını boşaltacak şekilde kullanılmasına rağmen mecburen (şimdi) zikredeceğimiz 'yorumlamak', şarkılara dair oyunların, yeni yeni oyunlara kapı açmaya en teşne cinsi. Bir şarkının başka başka isimlerin müzikal yaklaşımı kaptanlığında rezil de vezir de olacağı coğrafyalara yol alışına hemen her gün şahit oluyor kulaklarımız.
Popüler müzik dünyası cover/yorum kategorisini tıka basa dolduracak yoğunlukta bir külliyata sahip. Klasik eserlerin yorumlarından günün en sevilen şarkısının farklı müzikal estetikler çerçevesine oturtulup yeni kimlikler kazanmasına kadar uzanan, kendi içinde başlı başına bir türe dönüşmüş alem. Mick Harvey'in bu ay çıkacak yeni Serge Gainsbourg şarkıları albümü “Intoxicated Women”, bu alemin bir albümünü başlı başına tek bir besteci ya da sanatçının şarkılarına ayıranlar kanadından arşivlerimize (ya da internet üzerinden dinleme mecralarımıza) giriş yapacak.
Bir müziyene duyulan hayranlığın en zarif ifade biçimlerinden biri belki de böylesi albümler. Fakat aynı zamanda bıçak sırtı bir denge de talep eden işler. Ne eserlerin esas hallerinin birebir kopyaları olacak, ne de yorum katayım derken bir çuval incir berbat edilecek. Neyse ki Nick Cave ile birlikte kanguru diyarından çıkıp Boys Next Door, The Birthday Party ve sonrasında da Nick Cave & the Bad Seeds bünyesinde müzik yapan Mick Harvey, bu dengeyi tutturmakta epey mahir bir isim. İlk kez “Intoxicated Man” albümüyle 1995'te Gainsbourg şarkı defterine 'burnunu sokmuştu' Harvey. Hemen akabinde, takvimlerin yıl haneleri 1997'yi gösterirken “Pink Elephants”la Gainsbourg varyasyonlarına devam etmişti. İki albüm de hafızalara güzel işler olarak kazılı. Öyle ki, Harvey'i tekrar Gainsbourg sularına dümen kırdıracak, ve geçtiğimiz yıl “Delirium Tremens”, bu yıl da “Intoxicated Women”i yaptıracak kadar. “Delirium Tremens” ve “Intoxicated Women” kardeş albümler, sadece Mick harvey'in Gainsbourg maceralarına devam edişinden dolayı değil, aynı vakitlerde, aynı kayıt seanslarında kaydedilmelerinden de dolayı.
Mick Harvey'in dördüncü kez katettiği bu yol, yani müzisyenlerin sevdiği, saygı duyduğu, ilham aldığı müzisyenlerin, kendi müzik anlayışına göre yoğurabileceğine inandığı, bir şey(ler) katabileceğine, ya da en azından yeni bir albeni katabileceğine, yeni bir açı yakalayabileceğine inandığı şarkılarından oluşan albümler yapma mefhumu, zaman zaman suistimal edilse de bir müziksever için her daim ilginç dinleme seansları vaat ediyor. Örneklerle devam etmeden evvel, bu uzun cümlenin arkasından aynı uzunlukta bir bakalım isterseniz. Yazının kalanında tekrar etmemesi dileğiyle. Tamam mısınız? Haydi o zaman, devam.
Son aylarımızın müzikli sohbetlerine en çok konu edilen ismi Bob Dylan'la başlayalım. Şarkıları en çok yorumlanan şarkı yazarlarının başında geliyor Dylan. Türlü 'saygı albümü' arasından tek bir sanatçının sadece onun şarkılarından oluşan bir albüm kaydetmesi de zaman zaman karşımıza çıkan vakalardan. Akla ilk düşen böylesi albüm de, Dylan'ın yakınından yamacından Joan Baez'dan. Baez'in aralık 1968'de yayımlanan çift plaklık albümü “Any Day Now” tamamen Bob Dylan marka şarkılardan oluşuyordu. Albümün en güzel tarafı, o tarihlerde henüz herhangi bir Dylan plağında yer almamış, ama (artık-Nobel'li) ozanın konserlerinde söylediği şarkılardan da ihtiva etmesiydi. Üstelik plağın kapağında Baez'in şarkılar için yaptığı çizimler de mevcuttu. Kulağa bugün bile hoş gelen bu detaylar, o günlerde, saçına çiçek takan çocuklar ve folk'la yoğrulan entelektüel bünyelere de hoş gelmiş olmalı ki albüm altın plak mertebesine ulaşacak kadar çok satar.
Elinde gitarı New York'un bohem kafeleriyle, Amerikan kırsalı arasında kendince çizdği rotada kariyerinin ilk günlerinden bu yana başkalarının şarkılarını aktarmakta, kendine mal edebilmekte de en az kendi şarkıları kadar özenli Bob Dylan'a dair bir başka Dylan-esk albüm de, Joan Baez'inkinden 30 yıl kadar sonra yayımlanan Bryan Ferry marifeti “Dylanesque”. Kendi de özellikle Roxy Music günleri sıklıkla ilham kaynağı bilinip, çokça da cover'lanan Ferry'nin başta caz çağı olmak üzere farklı dönem ve bestecilerin şarkılarına duyduğu alaka malum. 2007 tarihli “Dylanesque”de Dylan şarkılarına getirdiği yorumlar da her zamanki Ferry zarifliğinde, şatafatlı değil ama şık bir salon beyefendisidir.
Dylan'lı cümleleri bitirmeden önce, ustanın son iki stüdyo kaydının, “Shadows in the Night” ve “Fallen Angels”ın Frank Sinatra sesinden hafızalarda yer edinmiş Amerikan standartı sıfatlı şarkıları Dylan'laştırdığı albümler olduğunu da anımsatalım. Dylan'ın müzik yolculuğunun başlangıç noktası Woody Guthrie ile de Dylan defterini bu yazılık kapatalım. Amerikalı protest folk sanatçısı Billy Bragg ve indie-folk'un has grubu Wilco'nun Mermaid Avenue adıyla iki kısımda yayımlanan albümler dizisi, Woody Guthrie'nin bestelenmemiş şarkı sözlerine güç birliği ederek hayat verdikleri özel mi özel kayıtlar olarak geçer kayıtlara.
Kendilerinin de okyanusun öte yakasından müzikleri yorumlayarak başladığı düşünülürse The Beatles'ın sürekli şarkıları ilham veren, yorumlanan bir fenomen oluşu daha da mana kazanıyor. Müziğin aktarımı ve devinimi için nefis örnek The Beatles kataloğu, ve hatta üyelerinin solo albümleri. The Beatles şarkılarından oluşmuş standart 'saygı albümü' dışındaki işlere bir örnek vermeye niyetlenince ister istemez akla bizden bir örnek geliyor: 1999'da çıkan “Beatles Alaturka”. Dağhan Baydur, Erdal Kızılçay ve Fuat Güner'den mürekkep D.E.F. Orkestra, adı üzerinde, alaturka yorumlar getirmişti bu kayıtta The Beatles şarkılarına.
The Beatles şarkılarının daha uçuk, kafası gökyüzünde elmaslar arasında halleri içinse The Flaming Lips'e başvurmamız gerekiyor. Wayne Coyne ve dostlarının 2014 mahsülü “With a Little Help from My Fwends”i, The Beatles'ın “Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band” şaheserinin birebir, ama psychedelic tarafı iyice coşturulmuş bir yeniden imalatıdır. O kadar uçmayalım, ayaklardan en az biri yere temasta olsun derseniz, kadim ve kıdemli caz gitaristi George Benson'un “Abbey Road” güzellemesi “The Other Side Of Abbey Road”u ve Booker T & the M.G.s imzalı “McLemore Avenue” imdada yetişecektir. Ama onlardan evvel son bir 'çılgınlık' yapıp, Rammstein'ın müzikal atası Laibach'ın 1988'de The Beatles şarkılarını endüstriyel marşlara dönüştürdüğü “Let it Be” albümüne kulak vermek de ilginç olabilir.
Bu satırlarda bahsini geçirdiğimiz cinste albümlerin bir kısmı da ölüm ertesinde hazırlanıyor. Güzel bir veda, hüzünlü bir yeniden yaratım ihtiva ediyorlar. 1965'te Nat King Cole'un ölümünün 8-9 ay ertesinde, kendi hazin sonundan henüz habersiz bir 26 yaşındaki Marvin Gaye'in kaydettiği “A Tribute to the Great Nat “King” Cole” gibi. Ya da yine aynı yıl, soul nefis sesi ve erken mi erken kaybı Sam Cooke anısına Diana Ross'lu The Supremes'in Cooke sesinden tanınan şarkıları söylediği “We Remember Sam Cooke” gibi.
Müzik dünyası bir araya gelip saygı albümleri kaydediyor, bunları bir kenara ayırdığımızda elimzde hatırı sayılır miktarda böyle bizzat kendince ithaf ve saygı gösterisi albümleri de kalıyor. Hafızalarımızda halen taze, ününün bir kısmını, en bilinen şarkılarından bazılarını borçlu olduğu JJ Cale için Eric Clapton'un hatırlı dostlarını da yanına alarak kaydettiği “The Breeze: An Appreciation of JJ Cale”i mesela es geçmek olmayacak. Clapton'un blues'un dört yol ağzında ruhunu şeytana satma miti sahibi Robert Johnson'una ithafen, tamamı Johnson'un blues'larından oluşan “Me and Mr. Johnson” yapıtını da, hazır Clapton adı geçmişken bu paragrafa iliştirelim.
Efendim, yerimiz kısıtlı mevzumuz anlattıkça anlatılacak, albümleri sıraladıkça sıraladıkça daha da anlatılacak cinste. Aretha Franklin'in Dinah Washington şarkıları söylemesi mi dersiniz, biten kariyerini Led Zeppelin şarkılarını cover'layarak ayakta tutan hard rock'çılar Great White mı dersiniz, Stevie Wonder'ın “Talking Book” albümünü baştan sona bizzat yorumlayan Macy Gray mi... Radiohead ve Pink Floyd'a dub ve Jamaika katan Easy Star All-Stars'ın marifetlerini, Taylor Swift albümü “1989”u sıkı bir şarkıcı/şarkı yazarı albümüne dönüştüren Ryan Adams'ı mı? Tom Waits şarkılarına sesini vermeye yeltenen Scarlett Johansson'u mu? Eksantrik Amanda Palmer'In ukulele ile Radiohead yorumlamasını mı? Hangi birine başlasak derginin birkaç sayfasını daha işgal etmek gerekecek. Bu satırların yazarı için hava hoş, yazar durur. Lakin 'bize ayrılan sürenin sonuna geldik' gerçeği de kapı gibi önümüzde duruyor. Bir başka vakitte diyelim, devam ederiz. Esen kalın.
EKSTRA 10
Yazıya sığdıramadığımız 10 adet 'senin şarkıların benim albümüm'ü de bis mahiyetinde buradan listeleyelim:
Die Krupps - “A Tribute To Metallica”
Herbie Hancock - “The Joni Letters” (Joni Mitchell)
Billie Joe Armstrong ve Norah Jones - “Foreverly” (The Everly Brothers)
Cowboy Junkies - “Demons” (Vic Chestnutt)
Brian Wilson – “Brian Wilson Reimagines Gershwin”
The Flaming Lips - “Dark Side of the Moon”
Christopher O'Riley - “True Love Waits” (Radiohead)
Apocalyptica - “Plays Metallica by Four Cellos”
Mark Kozelek - “What's Next to the Moon?” (AC/DC)
Beck - “Record Club: The Velvet Underground and Nico”
Yorumlar