SEKS, STONE TEMPLE PILOTS & ROCK’N’ROLL


2010'da Billboard Türkiye için yazılmış bir Stone Temple Pilots yazısı, Scott Weiland'ın ölüm haberi üzerine noktasını "kendine Mukayyet ol!" ile koyan yazıyı buradan da paylaşmak istedim.

Geri dönüşleri seviyoruz. Geçen yıl Alice In Chains’in muhteşem dönüşüne seve seve tanıklık etmiştik. Bu yıl da STP yüzümüzde kocaman gülümsemelere sebebiyet veren bir albümle neredeyse on yıl önce bıraktığı yerden devam ediyor. Sırada Soundgarden var. “Çok yaşa 90’lar!” desek yeridir hani. Hatta… Hatta dedik bile!

Yıl: 1992…
Nirvana’nın kopardığı kıyametin etkilerinin tavan yaptığı günler. Rock dünyasının kuralları kökten değişiyor, plak şirketleri özellikle de majör şirketler bu yeni çağa ayak uydurmak, pastadan bir iki dilim daha fazla alabilmek için harıl harıl yeni isimler arıyor. Merhum Ahmet Ertegün vesilesiyle adını sanını gayet iyi bildiğimiz Atlantic Records da bu arayıştakilerdendir. San Diego’lu bir grubu gözlerine kestirirler. Mighty Joe Young adıyla kurulan, pek çok konsere çıkmalarına rağmen henüz bir albüm kontratı olmaya bu grup, grunge etiketinin bir nevi “big four”u Nirvana, Alice In Chains, Soundgarden ve Pearl Jam’in en iyi kısımlarının bir araya getirilmiş hali gibidir.



Tahmin edeceğiniz üzere “yatırım” yapmak için ideal bir seçimdir eksantrik sahne performansı ve gömlek değiştirir gibi saç rengi değiştirmesiyle derhal dikkat çeken Scott Weiland, Robert ve Dean DeLeo biraderler ve Kızılderili kökenli davulcu Eric Kretz’ten mürekkeb Stone Temple Pilots. O dönem adını yeni yeni duyurmaya başlayan, bugünün efsane prodüktörü Brendan O’Brien’a emanet edilir STP şarkıları. Çıkan sonuç 90’ların en başarılı albümlerinden biri olarak hem Grammy’lerde hem de satış rakamlarında tescillenen Core olur. Özgünlük anlamında epeyce topa tutalan şarkılardan oluşan Core günün geçer akçe müzikal iklimine dair her şeyi, belki biraz da fazlasıyla barındırmaktadır. 8 milyonu aşan satış rakamı ve çıkardığı “Sex Type Thing”, “Creep” ve “Plush” single’ları ’92-’93 sezonunun şampiyonlarından biri yapar Stone Temple Pilots’u. Özellikle de depresif grunge ballad’ı “Plush”.

DURMAK YOK!

Taşların yerli yerine oturduğu esas STP albümüyse, kapakta isimlerinin bile yazmadığı (ki teorik olarak bu ticari bir intihar olarak görülür genelde) ikinci albümleri Purple olur. Core için sıkça dile getirilen Pearl Jam kopyası vokaller, Nirvana’dan arak şunlar bunlar kıvamındaki eleştirilere kulak veren dörtlü, bugün hala duyar duymaz tanıyıverdiğimiz o kendilerine özgü kimyayı asıl bu albümle tutturur. Ortada sesini nasıl kullanacağını çok daha iyi bilen bir Scott Weiland, klasik rock külliyatının saykedelik şarkılarını iyice hatmetmiş ve bunları grunge riff’lerine nasıl yedireceği üzerinde çok daha fazla kafa patlatmış bir grup vardır. DeLeo biraderlerin riff’leri ve Weiland’ın sözleri arasındaki uyumun tepe noktasına ulaştığı “Interstate Love Song” ve gösterime girer girmez kült film kategorisine dahil edilen The Crow soundtrack’inde de yer alan “aheste” şarkıları “Big Empty”, Purple’nin 6 milyon kopya satmasında başrolleri üstlenir.
Bu iki albümü uzun uzadıya anlatmak, sayfalarca kendilerinden bahsetmek isterdi gönül. Çünkü ne yazık ki grup bugüne kadar bir daha ne benzer satışları yakalayabildi ne de aynı etkiyi tekrar yaratabildi.


HANİ DURMAK YOKTU?

1996’da raflarda yerini alan Tiny Music… Songs From The Vatican Gift Shop, paraya artık para demeyen, şan ve şöhret kelimelerinin gerçekten ne anlama geldiğini gayet yakinen tecrübe eden bir grubun rehavetini yansıtır. Bir yandan da her zaman uyuşturucularla arası pek sıkı fıkı olan Scott Weiland’ın vukuatlarının artık gruba ve tabii en önemlisi kendine zarar verdiği dönemin başlangıcıdır. Albümün yayımlanmasının hemen öncesinde üzerinde eroin ile yakalanan vokalist, zamanının çoğunu turne otobüsleri yerine mahkeme koridorları ve rehabilitasyon merkezlerinde geçirmeye başlar. Grubun da tadı kaçmıştır bir kere. Herkes ayrı bir tarafa kaçışır. Artık grubu Scott Weiland ve diğerleri olarak tanımlanacak günler gelmiş çatmıştır. DeLeo kardeşler ve davulcu Eric Kretz yeni bir vokalist (Dave Couts) bulurlar kendilerine. STP adı altında devam edemeyeceklerini düşünerek Talk Show projelerini hayata geçirirler. Weiland da altta kalmaz, 12 Bar Blues isimli solo albümünü kaydeder. Aramızda kalsın, Weiland, “diğerleri”ne açık ara fark atar bu birbirine yakın zamanlarda piyasaya çıkan albümleri kıyasladığımızda.

Bu kısa molanın sonu 1999’da No.4 ile gelir. Tekrar bir araya gelen ekip tüm bu anlaşmazlıklara, harala güreleye rağmen en başarılı single’larından birini; “Sour Girl”ü yazmayı başarmışlardır neyse ki. Fakat albümün kalanı sadece grubun “ölümüne” hayranlarını mutlu edebilir. Aynı şekilde iki yıl sonra arz-ı endam eden Shangri-La Dee Da ile de ancak sınırları bir ilgiye mazhar olurlar. Dipten ve derinden süregelen grup içindeki itiş kakış albümün turnesi sırasında gerçekten bir itiş ve kakışa dönüşür. Gitarist Dean ve Scott sahnede yumruklaşırlar. Bardağı taşıran son damla olur bu olay. STP defteri kapanır…


“ALO? NE DERSİN GERİ DÖNELİM Mİ?”

Her şey bir telefon konuşmasıyla tekrar start alır. Guns N’Roses yarısı Velvet Revolver ile çok başarılı bir debut ardından da ikinci bir albüm kaydetmiştir Weiland. Fakat yine sorun çıkartma konusundaki ustalıkları devreye girmiş, bu “süper” grupla arasında anlaşmazlıkların dozu artmaya başlamıştır. Yeni binyılın büyük kısmını rock yıldızı hayatlarından uzakta geçiren DeLeo kardeşler ve kendini sahibi olduğu kayıt stüdyosuna adamış haldeki Eric Kretz ise STP’yi tekrar aktive etme fikrine zaten dünden razıdırlar. Nasıl hır çıkarsam da Velvet Revolver treninden atlayıversem kafasındaki Scott Weiland için ilaç gibi gelir bu geri dönüş ihtimali.

2008 STP’nin geri dönüş turnesine çıktığı yıl olur. Geriye tek bir sorunun cevabını almak kalmıştır şimdi: Yeni bir albüm kaydedecekler mi? Cevap “tabii ki” olarak gelir grup cephesinden. “1992’den bu yana birbirimizi her gün, her gece, her sabah görüyorduk. Bu döngünün dışına çıkmak, kafamızı toplamak iyi gelmişti.” diyor Eric Kretz. “Ama bir süre sonra o çete halinde gezmeleri özlemeye, beraber müzik yapmanın ne kadar harika olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz ister istemez.”

Zaten halihazırda yazılmış, Scott Weiland’ın müdahalelerini bekleyen şarkılar mevcuttur DeLeoların elinde. Eric Kretz’in stüdyosunda başlar kayıtlar. Grup tarihinde ilk defa prodüktör koltuğunda Brendan O’Brien yer almaz, işleri kendileri çekip çevirmeye kararlıdırlar bu sefer. 2009 sonuna kadar süren kayıt sürecinde toplam 18 şarkı hazırlarlar, 12’sine kısaca(!) Stone Temple Pilots adını koydukları albümde yer vereceklerini duyururlar. “Bir 60’lar havası hakim albüme” diyor Robert DeLeo röportajlarında “Hayranlarımızı çok iyi bir STP albümü bekliyor… Şarkıların birbirini tamamladığı, iç içe geçtiği, uzun süre eskitemeyecekleri bir albüm.”


Şarkılardaki eskiye oranla daha bariz 60’ların ve hatta 70’lerin etkilerinin yanı sıra kulağımıza ilk çarpan şeylerden bir diğeri de Weiland’ın yazdığı sözlerdeki olgunluk halleri. “90’larda eroin bağımlılığımın o kadar etkisindeydim ki yazdığım şarkılar da sadece o bakış açısıyla çıkan şeylerdi. Şimdiyse Leonard Cohen ya da Bob Dylan gibi devlerin şarkılarını dinliyor, onların hikaye anlatıcılığını örnek alıyorum. İlla her yazdığım şarkının arsız bir kendini beğenmişlikle o gün neler yaptığımı anlatması gerektiğini düşünmüyorum artık” böyler diyor Weiland demesine de, ilk Single “Between The Lines”da sıkça tekrar eden şu dizeler eski köye yeni adetlerin öyle pek de kolay gelmeyeceğinin bir nevi göstergesi gibi: “Her zaman en sevdiğim uyuşturucu sen oldun / beraber kullandığımız zamanlarda bile”.

Kapak tasarımını Barack Obama’nın Başkanlık seçimleri sırasında kullandığı meşhur afişlerden birinin (“Hope”un) tasarımcısı Shepard Fairey’e emanet ettikleri “kendi adlarını taşıyan” altıncı STP albümü gruba itibarını tekrar kazandıracak gibi geliyor bizlere. Umarız haksız çıkmayız.
Ya da umarız yeni bir Weiland patentli vukuata tanıklık etmeyiz de hevesimiz kursağımızda kalmaz. Duyuyor musun bizi Scott? Kendine mukayyet ol!

Yorumlar