"Tereddütlerimle, kaygılarımla, umutlarımla yüzleştim"


Şu sıralar memleketin en zihin açıcı müziklerinden biri Ah! Kosmos adı altında yapılıyor. Elektronik müzik çatısı altında, sesler ve ritimlerle bambaşka alemlere daldırıyor Başak Günak. 
Başak'a Alman müzik şirketi Denovali'den çıkan ilk albümü, müziği 
ve kendisi hakkında sorularım oldu.

Şöyle bir soruyla başlayalım, Ah! Kosmos kimdir, Başak Günak kimdir?
İstanbul doğumluyum, hayatım müzik ekseninde dönüyor diyebilirim. Ah! Kosmos 3 sene evvel sanatsal çalışmalarım için kendime koyduğum isim. Dolayısıyla sanatla ilgili üretim yaptığım her alanda bu ismimi kullanıyorum.

Elektronik müzik denince akla çok farklı kulvarlarda müzik yapan isimler ve tarzlar gelebiliyor. Peki Ah! Kosmos'un elektronik müziği nasıl?
Açıkcası üretimlerimi tarzlarla ya da kelimelerle ifade etmekten kaçınıyorum. Ses vesilesiyle evrene dolayımsız bir ilişki kurmak isterken türlerin, kategorilerin sınırları yeniden ve yeniden ürettiğine inanıyorum. İnsanların müziğe denk gelmelerini, müzikle ilgili olarak kendi ifade ve hayal güçleriyle kalmalarını tercih ediyorum.

Müzikle tanışman, müziğin senin için özel bir yeri olduğunu(ve olacağını) fark etmen nasıl oldu?
Enstrümanla tanışmam küçük yaşta oldu. Üniversitede Boğaziçi'nde Kimya Mühendisliği'nde okudum ama müzik dinlemek, enstrüman çalmak hep tutkulu bir hisle içimdeydi. Müziğin özel bir yeri olacağını/olduğunu fark ettiğim keskin bir an söyleyemiyorum, bir şekilde hep iç içeydim. Tüm konsantrasyon ve yaratıcı kaynaklarımı kendi sanatsal üretimime yönlendirmem bir sürece yayıldı. Bu süreçte tereddütlerimle, kaygılarımla, umutlarımla yüzleştim diyebilirim. İçimden gelen ses çok kuvvetliydi, kaygılarımı tereddütlerimi de yanıma alarak müzikle daha fazla zaman geçirmeye başladım.



Peki, ne zaman ben de kendi şarkılarımı yaratacağım dedin?
Ortaokul ve lisede gitarla beste yapıyordum, üniversite yıllarında ise çeşitli programları kullanarak yaptığım parçaları kaydetmeye, bilgisayar üzerinden sesleri de denemeye başladım. Bir karardan çok bir tutku halinde geldiğini, beni yaşama bağlayan kuvvetli bir kanal haline dönüştüğünü söyleyebilirim.

Alman bir müzik şirketi Denovali Records. Onlarla irtibata geçmek ve albümünü onların etiketiyle yayımlaman nasıl oldu?
Denovali Records'un bünyesinde olan bir sanatçıyla ortaklaşa çalışmam vesilesiyle parçalarımı dinlediler. Sonrasında ise hem 2013 yılındaki 'Flesh EP'imi yeniden basmak hem de yeni albümümü yayınlamak istediler. Denovali'nin yayınladığı albümlerdeki görsel tercihlerini de kendime oldukça yakın buluyorum. Karşılıklı diyalogla güzel bir süreç oldu.

Müziğin insanlarla buluşabilmesi kıymetli

Yabancı bir şirketten albüm çıkartmak avantajlı bir durum, ama internetin müziği duyurmaktaki baskınlığı göz önüne alındığında sanki eskisi kadar özellikli de değil şüphesi geliyor akla...
Plak şirketinin, yapılanın dinleyiciye daha hızlı ulaşabilmesi adına önemi tabii ki gözardı edilemez. Ama en nihayetinde müziğin nerden çıktığı değil, içeriği insanlara değiyor. Müziğin insanlarla buluşabilmesi kıymetli. Bunun dışında plak şirketiyle çalışmak, plak gibi albümün basılı var olmasını sağlamak açısından da kolaylaştırıcı. Dinleyicilere üretimi plak, CD ya da internet üzerinden sunmanın birbirlerinden farklı temaslar sağladığını düşünüyorum.


Albümün adı da dikkat çekiyor, 'Bastards'. Bu kavramı bolca işittiğimiz ve çokça izlenen dizi Game Of Thrones'tan kelli böyle bir isim seçilmediğini tahmin ediyorum, nedir peki bu 'gayrimeşru'luk?
Albüm için “Bastards” adını seçmemin çıkış noktası, piçlik kavramına dair olumsuz atıfların sahiplenildiğinde oluşabilecek özgürleşme. İktidar, baba figürleri ve bunlara sahip olmamanın ya da buralardaki erk'in reddinin olumsuz bir anlamda olması oldukça düşündürücü. Piçliği sahiplenmek dolayısıyla her alanda varlığını başka formlarda gösteren erk'in reddedilmesinin kaçış çizgileri sunduğunu düşünüyorum.

'Bastards' plak formatında da basıldı. Plakların bu geri dönüşü hakkında sen ne düşünüyorsun? Dönmeli miydiler?
Müziğin fiziksel olarak varolması, elle tutulabiliyor olması benim için oldukça önemli. Seneler sonra eski dijital arşivimden bir albüme rastlamak kolay olmayabilir fakat plaklarım hala evin en kıymetli yerinde olacak.


İşten ayrılıp sadece müzik yapmaya başladım

İstanbul'da yaşayan bir müzisyen, özellikle böyle ana akımın dışında bir tarzda müzik yapan bir müzisyenin günlük hayatı nasıl? Ek bir işte çalışması gerekiyor mu mesela? İstediği organizasyonda kendine yer bulabiliyor mu?
Yaklaşık üç sene evvel çalıştığım işten ayrılıp sadece müzik yapmaya başladım. O günden beri de yoğun bir şekilde müzikle iç içeyim. Kendi yayınladığım parçalar ve canlı performansların dışında tiyatro, dans ve görsel sanatçılarla ortak çalışmalarda bulunuyorum. Ben kişisel olarak performans yaptığım alanların çeşitli olmasından heyecanlanıyorum. Fakat bir sanatçı için istenilen her organizasyonda yer bulabilmek, bazen ne yaptığınızdan çok belli ilişki ağlarının ve dinamiklerinin ne kadar içinde olduğunuzla da ilgili olabiliyor.

Elektronik müzik deyip duruyoruz ama, Ah! Kosmos özellikle sahnede, Über adı altında daha bir rock'a, daha doğrusu post-rock'a yakın duruyor. Daha fazla canlı enstrümanla daha ucu açık bir müziğe meyletme ihtimali olur mu Ah! Kosmos'un?
Sahneye parçaları taşırken gitar ve canlı görselin olmasının ve bazı parçalara da konuk sanatçıların gelmesinin canlı performanslara dinamizm kattığını düşünüyorum. Bu aynı zamanda parçanın albüm hallerine farklı dokunuşlar da getirebiliyor. Canlı performanslara dair düşünmeyi, değişiklikler yapmayı, farklı enstrümanların dolayısıyla başka yorumların eklenmesini, emprovizasyon alanının çoğalmasını seviyorum. Bunun yanı sıra alanı müzikle kısıtlamadan başka insanlarla da ortaklaşmaya devam etmek beni heyecanlandırıyor.


Farklı sanat dallarıyla da işbirliği içindesin, biraz anlatır mısın bize nelerdir?
Tiyatro, görsel sanat, dans alanından insanlarla ortak çalışmalarda yer alıyorum. Gizem Aksu'yla birlikte konsepti ve koreografisini Gizem'in yaptığı “Şimdi Düşünüyorum da Senin İçin Yok Olmak Ne Zor Olurdu.”nun performansını gerçekleştiriyoruz. Bunun yanı sıra Gözde İlkin'in “Boğaz Turu” isimli eseri için ses tasarım yaptım, çok keyifli bir çalışma oldu.

Türkiye’de güzel bir dinleyici kitlesi var Yurtdışında müziğini icra etme şansını yakalayabilen müzisyenlerimizdensin, oradaki algı farklı mı müziğine karşı? 'Beni burada anlamıyorlar' dedirtecek cinste mi mesela? Yoksa buradaki algıdan da memnun musun? 
Yurtdışında performansımıza gelen insanların nasıl tepki verdiğini, performansı nasıl deneyimlediklerini gözlemlemek çok değerli oluyor. Performansa gelen insanların performansa dair yorumlarını paylaşmalarından, ne düşündüklerini yazmalarından keyif alıyorum. Türkiye’de güzel bir dinleyici kitlesi var. Bu topraklarda yetişen bir sanatçı olarak gayet iyi anlaşıldığımı, paylaşımlarımızın derin olduğunu düşünüyorum.

Yorumlar