Belle and Sebastian dans etmenizi istiyor!
Madem yeni bir Belle and Sebastian albümü mevcut karşımızda, Stuart Murdoch ve dostlarına dair cümleleri peş peşe dizip bu dinleme seansına hazırlık yapmak elzem. Resmi çıkış tarihi 19 Ocak olan albüme kulak vermeden okunması dileğiyle: Belle and Sebastian dans etmenizi istiyor!
Usul usul söylenmiş, tane tane işitilen kelimeler. Sanki bir uyuyan var da uyanmasın diye parmak uçlarında duran nağmeler. Biraz gitar, ardından birkaç enstrüman daha. ‘Aldım verdim ben seni yendim’ adımlarıyla yükselen müzik. Artık o uyuyan uyanmışsa da usulca uyandırılmış, tebessüm bile ediyor kızacağı yerde. Böyle başlıyordu ilk Belle and Sebastian albümü “Tiger Milk”. Rock’ın alternatif tüm dallarının yeşerdiği zamanlardı. Bu İskoçyalı şarkı yazarı ve arkadaşları da gitarından hıncını çıkarırcasına çalan akranlarının arasından hemen kulaklara çarpmıştı.
Bir fincan kaplan sütü?
Hissi, tonu, ruhu, rengi, içi ve dışı daha en baştan belli bir müzikti onlarınki. Sürprizler nüanslardaydı. Sözler esas hikayeydi. Birer de hikayeydiler hakikaten. O usul usul çalınıp söyleniş, sözleri kolay lokmalara bölüyordu. 3 günde kaydedilen “Tiger Milk”le (kaplan sütü) başlayan serüven ‘bir sonraki albüm’ süresinde bambaşka bir ivme kazandı. 1996’nın soğuk, ‘gece kesin kar yağacak’ günlerinde düşüncelere dalmış kızıl kapağıyla “If You’re Feeling Sinister” teşrif ettiğinde, Rolling Stone’dan Pitchfork’a tüm kulağı iyi müzik yayınları 90’ların en iyilerinden sıfatını yakıştıracakları bir albüme kavuşmuştu.
Kızılın yerini yeşile bıraktığı kapağıyla iki yıl sonra gelen “The Boy with the Arab Strap”, bir önceki işlerinde onları övgülere boğanları ikiye böler. Pitchfork kendilerinin bir parodisine dönüştüklerine kanaat getirir mesela. Öte yandan İngiliz müzik endüstrisinin ödülü BRITs tam tersini düşünmektedir. Onlara en iyi yeni sanatçı payesi verilir.
Murdoch & Murdoch
Belle and Sebastian’ın hikayesi demek büyük ölçüde Stuart Murdoch’ın hikayesi demek. Murdoch’ın çocukluğu, Murdoch’ın okudukları, Murdoch’ın izledikleri, sevdikleri, sevmedikleri, iyiliği, kötülüğü, hastalığı, sağlığı... Listeyi daha da uzatmak mümkün. Ama yine de grubun kalabalık sayılabilecek kadrosundan başka isimler de öne çıkar bu dönemde. Murdoch’ın Belle and Sebastian’ı birlikte kurduğu adaşı Stuart David ile viyolonseli (ve sesiyle) şarkılarda kendini hissettiren Isobel Campbell en az Murdoch kadar Belle and Sebastian’dır.
Gelin görün ki yeni binyıla girer girmez önce Stuart David, ardından da Isobell Campbell gruptan ayrılır. Adaş David kendini yazarlığa vermek ister (ki verir de), Isobel’se kendi yola düşmek (ki düşer de) niyetindedir. Bu noktadan sonra Stuart David’in yerini doldurmak üzere ekibe İrlanda’yı temsilen dahil olan Bobby Kildea’nın müzikal anlamda katılımcılığına rağmen Belle and Sebastian iyiden iyiye Stuart Murdoch’ın kişisel hikayesine dönüşür. Hikayenin diskografik yanını Wikipedia’ya bırakıp günümüze doğru büyükçe bir adım atalım.
Sulh ve dans
Kostümlü bir BBC dramasının tanıtımı için basına dağıtılan fotoğraf karelerinden birini andırıyor “Girls in Peacetime Want to Dance”in kapağı. Elinizde mendille izlemek zorunda kalacağınız, ama nüktedanlıktan da nasibini almış bir savaş ve aşk hikayesi mesela. Ya da savaş sonrası kendine gelme buhranlarından birbirini ite kaka çıkartan çocukluk arkadaşlarının öyküsü. Albüm,iyi kurgulanmış, politik altmetinlerle bezeli bir albüm intibası veriyor, ki Belle and Sebastian diskografisi için ilginç bir adım bu. Allie adlı bir karakter yaratmış Stuart Murdoch, onun etrafnda dönen sözlerde ‘Ortadoğu’ya düşen bombalar’ bile işitmek mümkün.
Yüzünü de 80’lere dönüyor bu albümde Bay Murdoch. Pet Shop Boys’u, Bronski Beat’i ne kadar keyifle dinlediğinden bahsediyor, elinde bir keytar’la “Girls in Wartime..”ta yer alacak şarkıları söylüyor konserlerde. Bir vatkası, bir de perması eksik. Sözlerde yine onun deneyimleri ve hikayeleri başrolde ama müzikal anlamda, entrümantasyon, düzenlemeler ve ‘sound’ gitarist Bobby Kildea’ya emanet bu albümde. Kildea ve Detroitli prodüktör Ben Allen “Girls in Peacetime..”ın ses macerasının nerede başlayıp nerede biteceğini şekillendiren iki isim. Allen’ın CV’sinde sonik dehlizlerin cevval kaşifleri Animal Collective ve şu sıralar ettiği laflar yüzünden karışık duygular beslediğimiz modern zamanların soul adamı Cee-Lo Green’le çalışmışlık hemen göze çarpıyor. Zamane indie prensesleri The Dum Dum Girls’ten Dee Dee de bu albümde tuzu bulunan isimlerden.
Stuart Murdoch’ın şarkı adı olabileceğini düşündüğü şeyleri not etmek gibi bir huyu var. Yıllardır hemen her gün not alıyor. Son albüm “Write About Love” ve turnesi, yazıp yönettiği müzikal God Help The Girl’ün çekimleri ve tanıtım işleri derken üç hafta sonra dinleyeceğimiz şarkılar ve albüm adına istinaden de epeyce not çıkarmış. Üstüne bir de, zaten kronik yorgunluk ile başı dertte olan Stuart, İspanya’da kaptığı bir virüs yüzünden yine sıkıntılı günler geçirmiş. Tüm bunların ‘acısını’ dans ettiren bir Belle and Sebastian albümüyle çıkarmak istiyor gibi görünüyor. Dansa kalkmak serbest, barışmak da.
Eve’in Hikayesi
Belle and Sebastian şarkıları her daim bir ‘sinematik’ esans ihtiva ediyordu. Todd Solontz’un Storytelling adlı filmine yaptıkları müzikle de dikkat çekmişlerdi. Ama Stuart Murdoch’ın beyazperdeye duyduğu alaka asıl meyvesini God Help The Girl adıyla verdi. Önce bir yan projeyle ısınma turlarını attı. 2012’deyse memleketi İskoçya’da çekimleri yapılan, bizzat yazıp yönettiği müzikal film God Help The Girl’ü hayata geçirdi. Sundance ve Berlin film festivallerinde gösterilen film, Emily Browning’in canladırdığı Eve karakteri etrafında gelişen, tıpkı Belle and Sebastian şarkılarındaki gibi zaman zaman naif, zaman zaman kırılgan, olur olmadık yerlerde nüktedan bir öykü anlatıyor. Murdoch’In öyküdeki insana, kalbe ve akla dair vurgularının yanına müziğe, müzisyenliğe dair fikirlerini de sıkıştırdığı filmi, bu ay izlemek farz.
Yorumlar